Bir şeyin vakti falan geldiği yok. Akrebin, yelkovana olan köleliğini zaten anlamış değilimdir. Saniyeler ise en özerk birimdir oysa. Çeyrek asır geçmesi pek mi mühim ki, okuduğum biyografilerde en çok dikkat ettiklerim iki dünya savaşını da görüp görmediği değil miydi zaten zat-ı muhteremin, ama hep 1. dünya savaşında küçük yaşta oluyorlardı nedense, muhakemesini yapabilecek miydi ki o yaşta? Ama en çok 2. dünya savaşı etkilerini üzerinde hissettirirdi. Ama dile kolay kafadan bir 30 sene vardı iki savaş arasında. Benden daha olgun, daha abi bir zaman dilimi. Talebe olduğum zamanlarda hiç talebeliği sevemedim. Oysa şimdi talebe olduğumun bile farkında değilim. Askerde sabahın köründe kalkmak mı daha iyiydi? Yoksa saatlerce ders çalışmak mı? Belki de kendimi mental olarak yormaya da alışık değildim pek. Düşünmek bile zordu. Daha fazla kalori yakıyordu. En yorucu rüyaların ertesi en zor kalktığım günler değil miydi zaten?
Eski Anıl'a nolmuştu sahi? Ya da eski bir Anıl var mıydı? Babamın olmadığı bu zamanlarda daha fazla zorlanıyorum onu fark ettim, o varken kıymetini pek bilememişim. Aslında yükün bir kısmını sırtlayabilirdim o zamanlar. Annemin öğretmenliğini yaptığının 3. senesindeki yaştayım. Annemin İstanbul'daki 3. senesi. Babam daha Sinop'da. Tanışmamışlar. Dedelerim sağ. Ben ise irrasyonel yaşlardayım. Bir gün gelecek herkesi sırayla gömecek miydim? Yoksa ilk toprak benim üzerime mi atılırdı ki? Yalnızlık iki türlü de korkunçtu. Bir de kalabalık içinde yalnızlık vardı Raif efendi stayla ama onu düşünmek bile istemiyorum.
Mezara bile kira vereceğim ondan korkuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder