20 Şubat 2012 Pazartesi
Low - I Could Live In Hope
Sözlerin anlamsızlaştığı, sözcük sayısının arttıkça değeri git gide yiten şeyler. Umudu ne kadar düşündükçe belki de ondan o kadar uzaklaşmak gibi. İşte az sözle çok şey anlatan Low'un ilk albümü I Could Live In Hope gücünü belki de bundan alıyor ya da güçsüzlüğünü, yorgunluğunu, dinginliğini mi demeli.
Mimi Parker (vokal, davul), Alan Sparhawk (vokal, gitar) ve John Nichols (bas gitar) eşliğindeki çift vokal, masifik manik depresif gitar ve bas eşliğinde, minimal bir davul ve 1994 yılının mahsülü bir slowcore albümü. Şarkılarının adı olması bile bir mucize çünkü çok kısalar, daha ilk şarkıdaki words'de dedikleri gibi "too many words, too many words" o kadar fazla rahatsız eden kelime var ki, o kadar gereksiz ki çoğu. albümdeki her şarkı tek bir kelime ile yeterince açıklanmış, daha fazlasına lüzum görülmemiş.
Albüm nasıl başladıysa öyle bitiyor ki bu iyi bir haber, albümün sevilip sevilmeyeceğini başta belli ediyor, sevmek içinse ikinci kez dinlemeye de lüzum yok çünkü ilk dinleyişinizde sevip, etkilenemiyorsanız bu albümden, ya çok mutlu bir insansınızdır ya da müzik frekanslarınız bu albüme senkronize değildir (bu söz, üstü kapalı da olsa bir aşağılama içeriyor olabilir).
Şarkıların dozajı bir iki şarkı dışında aynı seviyede, hepsinin bir slide, bir drag, bir rope olması gerçekten bir overdose etkisi yapabilirmiş. Albümün alkol etkisinde de tüketimi düşünülüp ona göre sanki yer yer sansürlenmiş bir albüm.
Kapaktaki çocuk sanırım umudun en yoğun olduğu varlık ya da vakitten bir görüntü. Çocukluk.. Umutlarını, hayallerini resmeden, karalayan bir çocuk ve albüm kapağının içine sığınmış, saklanmış olan şarkılar ise belki de umut kaybı..
Slide'daki boşvermişlik, oluruna bırakma, umudun sırasını bekleme.
Lazy'deki Sarah'ın hikayesi sadece 2-3 cümle ile anlatılmış ki, daha fazla kelime gerçekten gerekmezdi. İki kişiye yetmeyen bir şarkı, söz tembelliği ile adeta mütihş bir duygu zenginliği verilmiş.
Lullaby ağlatmaması gereken, uyutması gereken 10 dakikalık bir ninni. (Dozajın en çok arttığı yerdir burası, dikkat edilmelidir)
Sea albüme biraz dinginlik getirilir, dinleyici rahat bir nefes alıp uzak denizleri düşleyip, tembellikten albümü dinlemeye devam eder.
Albümün bundan sonraki kısmı zorlu geçer, Down, Drag ve Rope tüm zamanların en ölümcül üçlemelerinden birisidir. Özet geçerek bunu, They dragged you down to your rope şeklinde açıklamak istiyorum.
Son şarkı Sunshine'a gelince ise yalancı güneş ışıklarına aldanıp, umutlarımıza bir gün ulaşacağımızı düşleyerek kapatırız gözlerimizi.
Out of control...
Not: Bu albüm kritiğinde kullandığım her fazla sözcük için, low'dan özür diliyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder